PROJE OKULLARI

Ana sayfaMüfettişten Gelenler

PROJE OKULLARI

PROJE OKULLARIİndir Nitelikli Eğitimin Gölgesinde Siyasi Kadrolaşma İddiaları Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından akademik başarıları, özg

Yeni Müfredat Üzerine
Dr. Hasan Hüseyin SELVİ’den
DEĞİŞEN MEVZUAT BİLGİSİ

Nitelikli Eğitimin Gölgesinde Siyasi Kadrolaşma İddiaları Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından akademik başarıları, özgün projeleri ve nitelikli öğrenci-öğretmen profiliyle öne çıkan devlet okullarına verilen “proje okulu” statüsü, Türk eğitim sisteminde seçkin bir yer edinmiştir. Uygulamanın ilk aşamasında sınırlı sayıda okulu kapsayan bu model, zamanla merkezi sınavla (LGS) öğrenci kabul eden neredeyse tüm liseleri içine alacak biçimde genişletilmiştir. Ancak son yıllarda, bu okullara ilişkin gündeme gelen bazı uygulamalar, proje okullarının temel misyonunu ve işleyiş ilkelerini tartışmalı hâle getirmiştir.

Özellikle öğretmen atamalarında şeffaflık ilkesinin ihlali ve görevinde başarılı öğretmenlerin herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin görevlerinden alınmaları, kamuoyunda “siyasi kadrolaşma” iddialarına neden olmakta ve eğitim kamuoyunda ciddi endişelere yol açmaktadır. Bu çalışmada, proje okulları uygulamasının mevcut durumu, ortaya atılan iddialar ve söz konusu sürecin Anayasa ile ilgili yasal düzenlemeler bağlamındaki değerlendirmesi ele alınmaktadır.

Proje okulu uygulaması, Türkiye’de MEB tarafından 2014 yılı Mart ayında hayata geçirilmiştir. Ocak 2015 itibarıyla 40’tan fazla lise proje okulu olarak ilan edilmiştir. 2017 yılında TEOG sisteminin kaldırılmasının ardından merkezi sınavla öğrenci alan tüm liselerin proje okulu kapsamına alınmasıyla birlikte bu sayı hızlı bir artış göstermiştir. 2025 yılı itibarıyla, öğrenciler LGS sonuçlarına göre bu okulları tercih edebilmekte ve yerleşebilmektedir.

Proje okulları, yüksek akademik başarılarının yanı sıra bilimsel, sanatsal, kültürel ve sportif alanlardaki faaliyetleri, gelişmiş fiziksel altyapıları ve güçlü kurumsal kimlikleri ile dikkat çekmektedir. Türkiye genelinde her ilde en az bir proje okulu bulunmakta olup; İstanbul’daki Galatasaray Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Atatürk Fen Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi ve nitelikli İmam Hatip Liseleri örnek olarak gösterilebilir.

Son dönemde basına yansıyan haberlere göre, proje okullarında uzun süredir görev yapan çok sayıda öğretmen herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin görevlerinden alınmakta ve norm fazlası olarak il millî eğitim müdürlüklerine aktarılmaktadır. Bu öğretmenlerin bir kısmının kendi talepleri dışında başka okullara atandıkları; bu uygulamaların ise siyasi görüş temelli ayrımcılık iddialarını güçlendirdiği ileri sürülmektedir.

Ayrıca, bu okullara yapılan öğretmen atamalarında MEB’in ilan yapmadan; öğretmenin alan bilgisi, akademik dereceleri (yüksek lisans, doktora), kıdemi ve hizmet puanı gibi objektif kriterleri göz önünde bulundurmaksızın doğrudan atama gerçekleştirdiği belirtilmektedir. Bu atamalar, ilgili genel müdürlüğün önerisi, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü’nün teklifi ve Bakanlık makamının onayıyla yürürlüğe girmekte; sonuçlar illere bildirilerek dört yıllık sürelerle görevlendirme yapılmaktadır. Bazen de il içinde doğrudan görevlendirmeler yapılmaktadır.

Geçmişte okul yöneticisi atamalarında da benzer biçimde belli sendika ve siyasi çevrelerle yakın ilişkisi bulunan kişilere öncelik tanındığı yönündeki iddialar, proje okulları bağlamında yeniden gündeme gelmiş; bu uygulamaların köklü eğitim kurumlarının kurumsal kültürünü zedeleyebileceği yönünde eleştiriler artmıştır. Nitekim, 1975-1980 yılları arasında sık sık değişen hükümetler döneminde de benzer uygulamalarla öğretmen yetiştiren kurumlar ve nitelikli okullardaki öğretmenlerin siyasi görüşlere göre değiştirilmesi toplumsal barışı olumsuz etkilemişti.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesi, tüm yurttaşların dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu hükme bağlamaktadır. Bu ilke, kamu görevlerine atama süreçlerinde de geçerliliğini korumaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 3. maddesi, kamu personeli alımlarında liyakat ve eşitlik ilkelerine dayanılması gerektiğini açıkça ortaya koyarken; 4. maddesi, cinsiyet, etnik köken, siyasi görüş gibi temellere dayalı ayrımcılığı açıkça yasaklamaktadır.

Bu bağlamda, öğretmen atamalarında objektiflikten uzak, ölçütleri belirsiz uygulamaların Anayasa’ya ve ilgili mevzuata aykırı olduğu açıktır. Devletin devamlılığı ilkesi ve kamu yönetiminde tarafsızlık esası, eğitim gibi stratejik bir alanda herhangi bir siyasi ya da ideolojik tercihin belirleyici olmasına izin vermemektedir.

Proje okulları uygulaması, nitelikli eğitimi desteklemeye yönelik olumlu bir potansiyel taşımakla birlikte, son dönemde yaşanan gelişmeler bu potansiyelin hayata geçirilmesini sekteye uğratabilecek niteliktedir. Özellikle öğretmen atamalarında liyakat ilkesinin göz ardı edilmesi, hukuki ve etik açıdan ciddi sorunlar doğurmakta; kamuoyunda güven bunalımına yol açmaktadır.

MEB’nın tüm kurumlarına ideolojik yönetici ve sözlü sınav ile öğretmen alması tartışılır iken, Proje okullarına öğretmen ve yönetici atama süreçlerinin şeffaf, ölçülebilir ve denetlenebilir kriterlere dayanmadan yapılması düşündürücüdür… Bana geçmişte yapılanları tekrar hatırlatmaktadır!.. Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda gerekli düzenlemeleri tarafsızca yapması, kamuoyu nezdindeki endişeleri gidermesi ve proje okullarının kurumsal kimliklerini koruyacak adımlar atması büyük önem taşımaktadır. Aksi hâlde bu nitelikli eğitim kurumları, öğretmenleri ve Milli Eğitim Bakanlığımız siyasi tartışmaların gölgesinde misyonlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir. 14.04.2025 Cemil HOPANCI– Emekli Eğitim Müfettişi

ÖĞRETMEN İSTİHDAMINDA LİYAKAT VE ADALET ARAYIŞI

            Her yıl olduğu gibi beklenen öğretmen alımı açıklaması bu hafta yapıldı. Binlerce genç, KPSS’ye aylarını, hatta yıllarını veriyor; gecesini gündüzüne katıyor. Ancak sonuç ne yazık ki çoğu zaman hüsran oluyor. Neden mi? Çünkü sistemde adaletin ve liyakatin yerini belirsizlik, torpil söylentileri ve ideolojik öncelikler almış durumda. Öğretmen atamalarındaki yıllardır süregelen yapısal sorunlar ve uygulamadaki çarpıklıklar, yalnızca ailelerin ve gençlerin umutlarını değil, aynı zamanda eğitim sisteminin temelindeki güveni de sarsıyor.

            Öğretmen atamaları uzun süredir KPSS puanı ve sözlü mülakat sistemine dayanıyor. Ancak özellikle mülakatların objektifliğine dair ciddi soru işaretleri var. Balkon konuşmalarında kaldırılacak dense de halen kaldırılmaması kamuoyunda güven krizine yol açıyor. Aynı KPSS puanına sahip iki adaydan birinin atanıp diğerinin elenmesi ve bu durumun tatmin edici bir açıklamasının yapılamaması, sistemin şeffaflık ve liyakat ilkelerinden giderek uzaklaştığı yönündeki haklı eleştirileri beraberinde getiriyor.

            Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), her yıl farklı branşlara yönelik kontenjanlar açıklasa da atama dağılımı dengeli değil. Özellikle sosyal bilimler, fen bilimleri ve sanat gibi pek çok alanda mezun sayısı yüksek olmasına rağmen, ayrılan atama kontenjanları oldukça sınırlı kalıyor. Bu tablo genç işsizliğini artırıyor, öğretmen adaylarının mesleki motivasyonunu kırıyor.

            AKP iktidarı boyunca Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) branşına ayrılan yüksek kontenjanlar dikkat çekiyor. Öte yandan, fen, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) gibi Türkiye’nin bilimsel kalkınması için hayati öneme sahip alanların ihmal edilmesi endişe verici bir eğilim olarak karşımıza çıkıyor. İdeolojik kaygılarla yapılan kontenjan planlamaları, öğretmenlik gibi son derece hayati bir mesleği siyasetin gölgesinde bırakıyor.

            Düşük puanlarla atanan bazı DKAB öğretmenlerinin kısa süre içinde başka bakanlıklara geçiş yaptığı iddiaları sıkça gündeme geliyor. Resmî makamlarca teyit edilmese de, sosyal medyada paylaşılan somut örnekler bu iddiaları güçlendirerek sistemin adaletine gölge düşürüyor. Eğitim için tahsis edilen kadroların farklı kurumlara yönlendirilmesi, hem kaynak israfı hem de büyük emeklerle sınav kazanan diğer adaylara karşı büyük bir haksızlık olarak görülüyor.

            Mülakat sisteminin kaldırılması ve sadece merkezi sınavla atama yapılması, liyakat ilkesini güçlendirir. Branşlar arasında kontenjan dengesi gözetilmeli, özellikle sanat, spor ve sosyal bilimler gibi alanlara daha fazla önem verilmelidir. Üniversitelerdeki öğretmen yetiştirme kontenjanları, MEB’in uzun vadeli ihtiyacına göre planlanmalıdır. Farklı kamu kurumlarına geçişlerde yasal düzenlemeler yapılmalı; bu tür geçişlerin keyfi ve haksız uygulamalara açık olması engellenmelidir. Henüz faaliyete geçmeden öğrenci alım şekli tartışmalara yol açan Öğretmen Akademisi tartışılmaktadır. Atanamayan öğretmenler için alternatif istihdam modelleri geliştirilmelidir.

            Bir ülkenin geleceği, o ülkenin eğitim sisteminin adaletine ve liyakatine bağlıdır. Kamu istihdamında ideolojik veya kişisel önceliklere yer verilmesi, yalnızca bireylerin değil, tüm toplumun güvenini sarsar. Devlet, tüm gençlere eşit mesafede durmalı; fırsat eşitliğini temel alarak, yalnızca hak edenin kazandığı bir sistem inşa etmelidir. Ancak bu şekilde hem bireylerin emeği korunur hem de ülkenin geleceği sağlam temeller üzerine kurulur. 20.04.2025 Cemil HOPANCI -Emekli Maarif Müfettişi

Daha Yeni Gönderi
Eski Yazı

yorumlar

WORDPRESS'İN: 0
DİSQUS'U: