Hasan-Huseyin-Selvi-Yazisiİndir İKİ VEYSEL HİKÂYESİ ve ETİK Şüphesiz Veysel Şatıroğlu sadece 2023 yılı değil, Türkiye Yüzyılının halk ozanıdır.
İKİ VEYSEL HİKÂYESİ ve ETİK
Şüphesiz Veysel Şatıroğlu sadece 2023 yılı değil, Türkiye Yüzyılının halk ozanıdır. Eğitimle ilgilenenler alanı belirli şahsiyetler üzerine bina ederler. Eğitimin merkezinde insan vardır. Veysel’i okursanız kapsayıcılığın ilk mimarı olduğunu görürsünüz. Veysel, “Beni hor görme kardaşım” diyerek ayrımcılığa savaş açmıştır. Veysel, “cahil okur amma alim olamaz” der ve gerçeği söyleyenlerin delilikle suçlandığını ifade eder. Veysel’e göre delilik; önyargı ve cehalettir. Veysel’e göre “güzellik” fiziki görünüş olamaz, “güzellik” insana verilen “değer”dir.
Aşık Veysel, kör gözlere kabartma yazıdır, sağırlara sestir, hasta ruhlara ilaçtır. Aşık Veysel etik felsefesinin ete bürünmüş halidir. O nimetlerinden yararlanmadığı müzisyen, dünyalığa sahip olmayan bir şair ve menfaat beklemeyen bir bilgedir. Aşık Veysel’in hikayesi Veysel Karani’ye benzer. Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında, Sivas’ın Sivrialan Köyünde doğmuştur. Daha önce ölen kardeşlerinin ölümü üzerine kaderi onlara benzemesin diye bölgede kutsal olarak kabul gören Beserek Dağının ismi verilmiştir. Bu dağ Veysel Karani’nin sık uğradığı yer olarak bilinir. Veysel’den sonra doğan kız kardeşi de ölür. Veysel yedi yaşında çiçek hastalığı nedeniyle gözlerini kaybeder. Bir eğitim hayatı olmayan Veysel’in, babasının çırak olarak verdiği Molla Hüseyin’den saz eğitimi alır. Köyüne gelen halk şairlerinden şiirler öğrenir. Sivas Milli Eğitim Müdürlüğü yapan Ahmet Kutsi Tecer’in düzenlediği Sivas Halk Şairleri Bayramına katılarak tanınmaya başlamıştır. Aşık Veysel kendi şiirlerini yazmaya başlar. Cumhuriyetin 10. Yılında “Gazi Mustafa Kemal Atatürk Destanı”nı yazar. Farklı illere giderek aşık toplantılarına katılır. Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yapar, konserler verir. Aşık Veysel, cumhuriyetle başlayan yeniliğe kucak açmış, dönemin yaşanan sorunlarına değinmiştir. Bununla birlikte Aşık Veysel’de tasavvufi bir yön de olduğu görülmektedir. Gönül dünyası zengindir. Konya’ya gittiğinde Mevlana’yı ziyaret eder. Hacı Bektaş Veli türbesini sık sık ziyaret ettiği bilinmektedir. Şiirlerinde, sevgi, birlik/beraberlik, hoşgörü, kardeşlik, saygı, fedakarlık ve buna benzer birçok değerin konu edildiği görülür.
Ne var ki Veysel bu dünyaya garip gelmiştir ve garip şekilde ayrılmıştır. Onu sadık yari kara toprak kalmıştır. Aşık Veysel TRT radyolarında çeşitli programlar yapmıştır. Kendisini Dolmabahçe’de dinleyen Gazi Mustafa Kemal, Radyo’ya telefon açarak kendisi ile görüşmek istediğini belirtmiş ancak Veysel, Radyo’dan ayrıldığından bu görüşme gerçekleşememiştir. Aşık Veysel’in Cumhuriyetin 10. Yılında Atatürk için yazdığı destanı, Atatürk’e vermek için Ankara’ya gitmiş. O dönem İran Şahının geleceğinden şehirde kılık kıyafetin düzgün olunmasına dikkat ediliyormuş. Çarşıda, Polis kılık kıyafetini uygun bulmayarak çarşı içine girişine izin vermemiş. Böylece görüşme nasip olmamıştır.
Aşık Veysel’in hikayesi Veysel Karani’ye benzer. Karani, Hz. Peygamberi görmek için Yemen’den Medine’ye gelir ve Tebük Seferinde olan Hz. Peygamber ile görüşemez. Köyüne dönen Karani çobanlık yapmaya devam eder. Garip bilinen Veysel Karani ile halk alay eder, onun deli olduğunu iddia eder. Ne var ki Hz. Ömer ile gönderilen peygamber hırkasına kavuşması ile birlikte saygınlığı artıverir. Veysel Karani, ıssız dağlarda yaşamıştır, tabiatla iç içedir. O görmeden gönül gözüyle Hz Peygamberi sevmiştir. O dersini üveysi almıştır. Üveysilik, kalben uzaktan alınan manevi irşad için kullanılmıştır. Aşık Veysel, “Her kim ki olursa bu sırra mazhar, dünyaya bırakır ölmez bir eser” diyerek bir sırdan bahseder. Yine “Herkese gizlidir bu sırr-ı hikmet, her nesnede vardır bir türlü ibret, Veysel’i söyletir bir büyük kuvvet, söyleyen ne, söyleten ne, Tanrı ne?” diyerek bir sırrı hikmetten bahseder. Aşık Veysel’i okuyan onun gözlerinin görmediğini iddia edemez. Etik, insan olmaktan kaynaklanan yükümlülük özbilincidir. İki Veysel, etik insana en iyi örneklerdendir.
Dr. Hasan Hüseyin SELVİ
ÖĞRETMEN KALABİLMEK
Büyük bir amaçtan sıra dışı bir fikirden etkilendiğimizde tüm düşüncelerimiz zincirlerini koparır, zihnimiz sınırlarını aşar, bilincimiz her yönde genişler. Kendimizi yeni, mükemmel ve şaşırtıcı bir dünyada buluruz. Uyuyan güçler, yetenekler ve beceriler canlanır ve her zaman hayal ettiğimizden daha iyi biri olduğumuzu keşfederiz (Sharma, 2012). Öğretmenlik bu bağlamda yeni dimağlara ilham vermek ve uyuyan devleri uyandırmak için oldukça etkili ve yaratıcı bir meslektir. Öğretmenlik, düşünce ekip eylem biçen nadide meslekler arasında yer alır. Öğretmen bilge insandır ya da öyle olmalıdır. Bilge öğretmen olabilmek oldukça zordur, ondan daha zoru öğretmen kalabilmektedir. Halde, tavırda ve fikirde öğretmen kalabilmek bir “savaşçı” olabilmeyi gerektirir. Öğretmen olmanın yolu; sürekli öğrenen okulun bir parçası olmaktan ve öğretmen kalabilmenin yolu ise farkındalık düzeyi yüksek olmaktan geçer.
Hayatın olağan akışı çok hızlıdır. Büyük ideallerle mesleğe başlayan bir öğretmen zamanla okulun hızına kendini kaptırıverir. Okulda günler çok hızla geçer. Bu hızlı döngünün çarkları arasında öğretmen; öğrenmenin, öğrencinin ve okulun inceliklerini kaçırmaya başlar. Çoğu zaman okul koridorlarındaki çiçekleri fark etmez, öğretmenler odasında içtiği çayın tadını, eski bir kitabın kokusunu almaz olur. Oysa öğretmenler odasında bir çay bile öylesine içilecek bir içecek değildir. Öğretmenlere özellikle okul idarecilerine bugün okulda kaç çay içtin? Diye sorulduğunda muhtemelen sayısını hatırlamayacak, içmiş olmak için içtiğini ifade edecektir. Oysa bir kültür ülkesi olan Çin’de de çay içmek, takdir etmek için yapılan bir seromodir. Çin çay seremonisi, doğu felsefesinin bilgeliğini içerir. Okulda çay içilen öğretmenler odası, okulun her bölümü hatta her köşesi öğrenme ortamı için önemli bir mekândır. Okulda en önemli mekân sınıftır. Düşünerek girilen tek kapı, yalnız sınıf kapısıdır (Topçu, 2018). Okulda zihnimizi zekâmıza hizmetkâr değil zekâmızı düşünmemize hizmetkar yapmalıyız. Okulda yapılan iş değerlidir ve her hamlesi hissedilerek yapılmalıdır.
Bir gün Buda, haftalık sohbetlerinden birini yapıyormuş. Kralda onu dinlemeye gelmiş. Kral sürekli dalıp ayağıyla oynuyormuş. Buda birkaç kez ayağı ile oynamaması için Kralı uyarmış. Kral “Çoğu kez ayağımla oynadığımı farkında değilim, sen söyleyince ayağımla oynadığımı fark ediyorum” diye yanıt vermiş. Buda: “Sen bir Kralsın, ayağınla oynadığının bile farkında değilsin. Birçok kral farkında olmadan birçok insanın ölmesine neden olabilir hatta savaşların çıkarılmasına bile neden olabilir” diye yanıt vermiş. Bir kral farkında olmadan savaş çıkarabildiği gibi bir öğretmen de farkında olmadan veya farkına varmadan eylemde bulunabilir. Farkında olmak AN’a odaklanmaktır. Farkındalık düzeyi düşük bir öğretmen sadece bir öğrenci görür. Farkındalık düzeyi yüksek bir öğretmen ise öğrencinin ardında gizlenen karakteri, öğrencinin yeteneklerini ve varsa problemlerini görür. Farkındalık düzeyi yüksek bir öğretmen dersleri dışında karakter eker davranış biçer. Farkındalık düzeyi düşük öğretmen ise buzul toprak altında yaşamsal faaliyetlerini en aza indiren ve sadece ölmeyecek düzeyde yaşayan kurbağaya benzer. Okula yeni başlayan bir öğretmen kendini diğerlerine benzetmek isteyen ve sıradan olmayı empoze eden bir sistem ile karşılaşır. Haşlanmış kurbağa misali sisteme birçok öğretmen adapte oluverir. Cüceloğlu deyimiyle kendin olarak kalabilmek, sıradan olma fikrine boyun eğmemek ve kendin kalabilmek “savaşçı” olmayı gerektirir.
Aksiyoner birçok öğretmen kendi farkındalık düzeyini yüksek görebilir. Onlar için küçük bir farkındalık testi yapabiliriz.
1. Soru: Öğretmenler odasında genelde hangi konularda sohbet etmektesiniz?
2. Soru: Bir dilek hakkınız olsaydı ne dilerdiniz?
3. Soru: Gyges’in görünmez olmayı sağlayan yüzüğüne sahip olsaydınız ilk olarak ne yapardınız?
1. soruya muhtemel cevaplar “ekonomi, ek ders, politika, okul sorunları, maçlar, borsa, vb.” olurdu. 2. Soruya cevaplar muhtemelen daha yaratıcı olurdu. Sonsuz dilek hakkına sahip olmak veya ölümsüz olmak gibi yanıtlar olabilirdi. Üçüncü soruya yanıtı hiç vermeyelim. Kendi cehaletinin farkında olmak gibi insani bilgeliğe sahip Sokrates döneminde en çok konuşulan konuların başında; iyilik, erdem ve ahlak gibi konular gelmekteydi Günümüz çarşısında bu kavramların gerçek alıcısı pek bulunmamaktadır. Bir dilek hakkımız olsaydı ve gerçekleşme ihtimali olsaydı bu dileğimizi neden öğrencilerimiz için değil de kendimiz için kullandık? Farkındalık düzeyi yüksek öğretmenin öznesi öğrencidir.
Platon ahlak ve adalet anlayışına yönelik Gyges’in yüzüğünü örnek verir. Gyges, Lidya kralının hizmetinde bir çobandır. Bir gün altın bir yüzük bulur. Bu yüzüğü parmağında çevirdiğinde görünmez olmaktadır. Gyges, saraya girer, sarayda kralı öldürüp yerine geçer ve kraliçe ile evlenir. Platon bu öyküsünde: böyle bir yüzüğe sahip olsak ahlaklı olmaya devam eder miydik? Ahlaklı olmak, görünmezlik gibi bir güçle gerekli olmaktan çıkarılsaydı ne olurdu? Diye sorarak ahlaki tutumlara felsefi bir yaklaşım getirmektedir. Öğretmenlerin kariyer sorunlarının tartışıldığı bugünlerde okulun öznesi olan öğrencinin kariyerinden bahsetmemek ne kadar ilkeli bir davranış olabilir. Oysa okulda öğretmen olarak varlığımızın nedeni öğrencidir, asıl görevimiz öğrencinin yüksek yararına yani kariyerine odaklanmaktır.
Kendi şahsi dileklerimizin bizi mutlu etmeyeceği bilinen bir olgu. Buna bir örnek hikaye verebiliriz. Augustus’un annesinin dileği herkes tarafından sevilen bir çocuğa sahip olmaktı. Annesinin bu dileği gerçekleşti. Augustus çok güzel bir bebek olarak dünyaya geldi. Herkes tarafından çok sevildi. O kadar çok sevildi ki annesi daha onun çocukken yaptığı bencil davranışlarını fark etmiş bunları değiştirmeye çalışmış lakin çevrenin olumlaması nedeniyle başarılı olamamıştı. Sonunda her isteği yerine getirilen bir gence dönüştü. Ancak çok sevilen ve kusurların görmezden gelinen biri olmak Augusts’a yaramadı. Kısacası mutsuzdu. Seveni çok olsa da yalnız yaşadığını biliyordu. Herkes tarafından çok sevilen biri olmak ona mutsuzluktan başka bir şey vermedi. Sonunda sıradan biri olmak istedi. Ölmeden önce bu dileği de gerçekleşmiş oldu. Augusts sıradan bireye dönüştükten sonra geçmiş yaşamında yaptığı olumsuzluklarla yüzleşmek zorunda kaldı. Bedellerini ödedikten sonra normal bir yaşama kavuşabildi (Hesse, 2018). Öğretmenlik mesleği birçok popüler meslekte olduğu gibi çok kazançlı ya da şöhret getiren bir meslek olmayabilir. Öğretmen olabilmek ve sonrasında öğretmen kalabilmek dünyanın en insani mesleği. Sıradan ama gerçek bir insan olarak öğretmenlik yapmak dünyanın en doyumlu mesleği olsa gerek.
Mesleğimizin ne kadar kıymetli olduğunu göstermek adına verdiğimiz örnekler bizi karamsarlığa düşürmesin. Birçok eğitim kurumunda, okulun anlamına uygun farkındalık düzeyine sahip öğretmenlerimiz eğitim sistemimizin lokomotifi olmaktalar. Ders saatleri dışında öğrenci sorunlarıyla ilgilenen, kitap okuma kulüplerine katılan sadece okulu değil ülke/çevre sorunlarını dert edinen öğretmenlerimizin sayısı hiç de az değil. Öğretmenler odasını kütüphaneye çeviren, öğretmenler odasında eğitim sorunları tartışan, müdür odasında kitaplığından öğretmenlere ödünç kitaplarını veren okul müdürleri ile sürekli karşılaşmaktayız. “Savaşçı” diye nitelendirebileceğimiz öğrenerek öğreten öğretmenlerimiz için bir dilek hakkımız olsaydı önce sağlıklı bir yaşam ve ardından ceplerinin dolu olmasını dilerdim. Ta ki kendi sorunları ilgilenme, öğrencilerinin sorunları ile ilgilenmenin önüne geçmesin. Öğretmenler günümüz kutlu olsun.
Dr. Hasan Hüseyin SELVİ/Eğitim Müfettişi
MAARİFİN MÜFETTİŞ YARDIMCISI
Geçen hafta tanımadığım bir öğretmenimiz telefonla bana ulaştı. Numaramı başkanlıktan istemiş. Müfettiş yardımcılığı sınavını kazandığını, göreve atanmadan önce de meslek hakkında bilgi sahibi olmak istediğini belirtti. Kendisini çalıştığımız kuruma davet ettim. Bulunduğumuz çalışma alanında epey sohbet etme imkanımız oldu. İstanbul’da ortalama günde 4-6 arası toplu taşıma değiştirdiğimizi, ilin ciddi bir trafik sorunu olduğunu gözlemledi. Yapılan işin sanıldığının aksine çok kolay olmadığını öğretmenlik bilgisinin bu işi yürütmek için yeterli olmadığını belirtti. Mesleğin ekonomik getirisini ve öğretmenlikteki kazançları karşılaştırınca açıkçası biraz karamsar bir durum yaşadı. Şimdiye kadar kariyer planı yapan hiç kimseye olumsuz bir bilgi paylaşmadım. Bu nedenle mesleğin güzel yönleri olduğundan bahsettim.
Her türlü zorluklarla birlikte bu müfettişlik mesleğinin en önemli kazancı kişinin kendini gerçekleştirme düzeyidir. Kişinin entelektüel bilgi birikimi yaşadığı çevresidir. Bir okulda öğretmen meslektaşları kadar bilgilidir. Müfettişlik mesleği oldukça dinamiktir. Sürekli farklı bir eğitim kurumuna gider ve bu kurumlarda gözlem yapma şansınız olur. Bazen bir okulun kütüphanesinde 1930’lara ait bir kitap görürsünüz. Bazen bir okula gidersiniz bu okul sanki bir müzedir. Bazı okullar koca bir çınar gibi gelecek vaadinde bulunur. Bazı okulların öğretmenler odasında oturursunuz, hiç duymadığınız bir fikir edinirsiniz. Eğer bu okul gezmelerinin yanında tarih ve doğaya da ilginiz varsa yaşadınız. Birçok köy görme, köprüsünden uçsuz bucaksız dağları izleme fırsatı bulursunuz. İstanbul’da olmak daha da avantajlıdır. Adalardan tutun Beylikdüzü’ne, Tuzla’dan Eminönü’ne ülkenin tüm bölgesinden insan ile karşılaşırsınız hatta bu yetmez bir o kadar farklı ülkelerden insanları gözlemlersiniz. Müfettişlik bir gözlem işidir. Detayları görmek, olayları analiz etmek ve çıkarsamada bulunmak ve kayıt altına almak bu meslekte oldukça önemlidir. Öncelikle elde ettiğiniz veriyi kişisel gelişiminize yatırım olarak kullanmak ve kalanları da yürüttüğünüz dosyaya bilgi olarak yazmalınız. Öyle ya kendinizi geliştiremezseniz başkasına nasıl yardımcı olacaksınız? Yani uçakta olduğu gibi maskeyi önce kendimize sonra çocuğumuza takmalıyız. Kendisini yetiştiremeyen başkasına katkı sunamaz.
Müfettişin en önemli yetkinliği adil olmaktır. Her zaman ne yaparsanız yapın suçlanma konusunda ilk akla gelen kişi olacağınızı unutmamalısınız. Şöyle düşünün, okula bir öğretmen geç geliyor, nöbetçi öğretmen bu öğretmeni nöbet defterine yazıyor. Okul müdürü bu hususu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yazıyor. İl soruşturma açıyor. Makam onaylıyor. Ceza alan cezanın kaldırılması için bazı yerlere müracaat ediyor. Sonuç ceza kaldırılıyor. Bu olayda tek hatırda kalan müfettişin ne kadar sert davrandığı, asık yüzlü olduğu, yanlı olduğu vb. dir. Daha sonra bu dargın öğretmenler barışır. Cezayı veren makam öğretmeni affetmiştir. Unutulmayan kişi müfettiştir. İnsanlar yaptıkları olumsuz durumları genelde başkalarına yansıtma eğiliminde olurlar. Yine ilk akla gelecek Erol Taş karakteri müfettiştir. Eskiden/öğretmenlikte sendikacılarla samimi olmuş olabilirsiniz müfettiş olunca ister istemez aranız açılacak ve her defasında devletin müfettişi olduğunuz hatırınıza gelecektir. Zaman içerisinde sadece sizi anlayan kendi meslektaşlarınız olduğunu göreceksiniz. Hemen hemen her gün öğretmenler için medya da duyduğunuz müjdeli haberleri müfettişler için duyamayacaksınız. Örneğin doktoranız var ve başöğretmenseniz bu avantajlarınızı kaybedeceksiniz. Size her gün bir başka sorununu anlatan kişiler sizin hangi sorunlar yaşadığınızı hiçbir zaman bilmeyecektir. Müfettişlik bir sorun çözme görevidir. Bir okulda yaşanan kaosu çözersiniz ancak kurtarıcı ya okul müdürü ya da il/ilçe müdürü olarak görülür. Siz hep orda olacaksınız ama hep dışarıda kalacaksınız. Öğretmen iken 3 ayda bir aldığınız başarı ödüllerini artık almamaya başlayacaksınız. Belki de daha mesleğin başında kendinizi soruşturulan pozisyonunda bulmanız da olasıdır. Öğretmenlikten kalan alışkanlıkla ilk öğretmenler gününde meslektaşlarınızca hatırlanacaksınız. Zaman size bir öğretmen olmadığınızı her daim öğretecektir. Başı derde girenlerin, kurum açanların telefon rehberinde her zaman kayıtlı olmak isteneceksiniz. Ancak başı sıkışmayanların durup dururken rutin cuma ve kandil mesajları dışında sizi arayacağını sanmayın. Sakın bunları “müfettiş olmayın” diye yazdığımı düşünmeyin. İddia ederim ki eğitim sisteminin en adili müfettişlerdir. Yaptığınız iş sizi zaten adil olmaya yönlendirecektir. Sizin zaman içerisinde adil olmadığınızı iddia edenlere birleşik kaplar teorisini hatırlatın. Yani okul yönetimi, eğitim sistemi veya eğitim bürokratları ne kadar adilse müfettişler de adaleti o düzeyde yansıtırlar. Unutmamalısınız müfettişlik öncesinde başarılı bir öğretmen ya da okul müdürü olabilirsiniz. Ancak başarılı bir müfettiş olmayı kimse umursamaz. Siz kendinizi umursarsanız başarınızın bir anlamı olur. 21. Yüzyılın en önemli silahı bilgidir. Eğitim sistemi içerisinde bilgiye ulaşmanın en kolay yolu müfettiş olmaktır. Özlük haklarınız yeterli olmayacak, hatta berbat olacaktır. Çalışma şartlarınız uygun olmayabilir bazen kendinizi çıkmazda da görebilirsiniz, bilgi silahınızın çok güçlü olduğunu her zaman göreceksiniz. Bilgi gücü yerine denetim ya da yetki gücünü kişisel güç olarak kullanmak zayıflıktır. Zaten bu gücün peşinde olanlar bu mesleği basamak olarak kullanıp gerektiğinde bir kenara fırlatıp kurtulmak isterler. Bazen yolda sizin gerçek müfettiş olmadığınızı söyleyen zevahiri kurtarmak için boyunbağı takmış kişilerle karşılaşırsınız. Onlara eğitim yönetiminin altın kuralını hatırlatın. Yapan bilir, bilen konuşur. Müfettiş bilmesi gerektiğini bilir, konuşması gerektiğinde konuşur. Eline kağıt tutuşturulmasına gerek olmaz. Kimseden direktif almaz. Hesap vereceği makam bellidir.
Sınavı kazanan arkadaşlardan aldığım bilgiye göre müfettiş yardımcılığı sınavı için koşulları sağlayan öğretmen sayısı 100.000 civarıymış. Ancak sınava giren 3.300 kişi, yazılı sınavı geçen 325 kişi. 270 kişi mülakatı geçerek bir tercihte bulunmuş. Biraz da burada fire verilebilir. Mevcut teftiş sistemine eklenecek bu sayı beklentiden oldukça uzak. Oysa eskiden en tercih edilen binlerce insanın rağbet ettiği, bu uğurda eğitim yönetimi okunduğu, eğitim yönetimi ve denetimi alanında yüksek lisans, doktora yapıldığı bir alandı. Şimdilik o günler geride kalmış gibi görünüyor. Sizin oldukça zor elde ettiğiniz ve daha yardımcı olarak başladığınız, 3 yıl yardımcı olarak görevi tamamladıktan sonra ardından yeterlilik sınavı olan bu zorlu görevin alasına tepeden uçarak atanan çok insanın olduğunu da göreceksiniz.
Biz her şeye rağmen ümitvarız, mesleğimizi seviyoruz. Mesleğimizi geliştirmek ve iyileştirmeye açık alanlarımızı belirlemek için TEMSEN adında siyasal beklentileri olmayan bir sendikamız var. Sendika olarak müfettiş yardımcılığını kazanan ve göreve başlayan meslektaşlarımıza başarılar diliyoruz. Her konuda soracakları ve ulaşabilecekleri bir yapının içindeler.
Müfettişlik mesleğine başlarken yetiştirilme süreci oldukça önemlidir. Mevzuat, eğitim yönetimi ve eğitim bilimlerine yönelik kaynakları her daim kütüphanemizde bulundurmak önemlidir. Ancak gelişim sadece akademik bilgi ile olabilecek bir husus değildir. Mesleki gelişim için edebiyat, felsefe, kültür, tarih vb. okumalarını sürdürmek önemlidir. Göreve başlayıncaya kadar aşağıdaki kitaplardan okumadıklarınızı okumanızı öneririm. Atamanız hayırlara vesile olsun.
1. Saatleri Ayarlama Enstitüsü – Ahmet Hamdi Tanpınar
2. Amak-ı Hayal – Filipeli Ahmed Hilmi
3. Bilinç Nehri – Oliver Saks.
4. Eşekli Kütüphaneci – Fakir Baykurt
5. Ölümcül Kimlikler – Amin Maaoluf
6. Müfettiş – Nikolay Gogol
7. İnsan Ne İle Yaşar? – Lev Tolstoy
8. Kumarbaz Fyodor – Dostoyevski
9. Drive. Nasıl Motive Oluruz? – Daniel Pink.
10. İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri – Erich Fromm
11. Ortalamanın Sonu – Todd Rose
12. Kitleler Psikolojisi – Gustave le Bon
13. Bitmeyen Gece – Mithat Enç
14. Pratik Etik – Peter Singer
15. Filozofun Takım Çantası – Julian Baggini
16. Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar – Arthur Schopenhauer
17. Kötülüğün Sıradanlığı – Hannah Arendt
18. Tehlikeli Oyunlar – Oğuz Atay
19. Çürümenin Kitabı – Emil Michel Cioran
20. Doğruyu Söylemek – Michel Foucault
Dr. Hasan Hüseyin SELVİ
Maarif Müfettişi/İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü
KARİYER SINAVINA DOĞRU
Öğretmenlik mesleğine ilişkin kavramları tartışırken alanyazın kullanmamak sorunlara ne düzeyde profesyonel bakıp bakmadığımızı gösterir. Güncel alanyazın incelendiğinde öğretmenlik kariyer basamakları öğretmenlerin gelişimine odaklı ele alınmıştır. Öğretmenlikte kariyer, hiyerarşik basamak değil bir evredir. Öğretmenler gerek mesleki gerek kişisel sorunlarla karşılaştıklarından bu sorunları ile baş etmede destek duymaktadırlar. Bu nedenle kariyer sistemi; öğretmeni geliştiren, öğretmen sorunlarının en aza indirilmesine yönelik rehberlik ve mentorlüğü esas alan bir yöntem belirlemelidir. Ülkemizde öğretmenlerin kariyer evrelerine yönelik ilk çalışmada Bakioğlu kariyer evrelerini; kariyere giriş evresi, durulma evresi, deneycilik/evresi, uzmanlık evresi ve sakinlik evresi şeklinde sıralamıştır.
Kariyere giriş evresinde öğretmenler mesleğini en az ilginç bulan grup arasında yer almaktadır. Bunun nedeni öğretmenlerin başka iş seçeneği olmaması nedeniyle öğretmen olmaları, üniversitede kurulan hayallerin gerçekleşmemesi ve mesleğin başında ekonomik kaygıların gidermemesi gibi nedenlerden kaynaklandığı söylenebilir. Özellikle büyük şehirlere atanan aday öğretmenler maaşların önemli bir kısmını kira ve ulaşım gibi temel giderlere harcanmaktadır. Mesleğin ilk beş yılını oluşturan bu dönemde öğretmenlerin kişisel gelişimlerini destekleyecek bütçeye sahip olmamaları endişelendirmektedir. Aday öğretmenlerin genelinde bir kariyer planı bulunmaktadır. Ancak yüksek lisans veya doktora yapmanın, dil öğrenmenin ve bu konularla uğraşırken izin alma ve yasal destek bulma güçlükleri düşünüldüğünde oldukça kişisel fedakarlığın yüksek olduğu bir dönemin varlığı gözlenmektedir. Bu dönemde genelde öğretmenler evlenmekte yeni bir ev kurmanın getirdiği maliyet ve zorluklar iş yaşamını etkilemektedir. Kariyere giriş evresinde öğretmenler üniversitede aldıkları eğitimin örneklerini uygulayamamakta kendilerini sıklıkla yetersiz hissedebilmektedirler. İlk defa bir sınıfı yönetme durumunda kalan öğretmenlerin kaygı düzeyleri de yükselmektedirler. Tüm buna benzer öğretmenlerin sorunlarına profesyonel bir desteği içeren yaklaşımın sergilenmesi, aday öğretmenlere deneyimli öğretmen, okul müdürü ve eğitim müfettişlerince mentörlük yapılması gerekir.
Durulma evresi 6-10 yıl arasına karşılık gelmektedir. Bu evrede öğretmenliğin oturduğu, uzmanlaşmanın gözlemlendiği, öğretmenin kendini usta olarak gördüğü bir döneme karşılık gelmektedir. Bu dönemde öğretmenler kendi tarzlarını yaratmaktadırlar. Öğretmenlerin mevcut kapasitelerini kullanabildikleri dönem deneycilik evresine (11-15 yıl arası) karşılık gelmektedir. Bu dönemde öğretmenin öğretme hırsı ile kendine güven ve enerjinin en yüksek olduğu dönemdir. Bu dönemde öğretmenin ilgisini dağıtmak, öğretmenin odak noktasını sınıftan alıp başka yönlere kaydırmak bu dönemdeki enerjinin boşa akmasına neden olmaktadır. Sınıfta çok başarılı olduğu halde idareci olan öğretmenler öğretme eylemi yerine evrak işleriyle uğraşmaktadırlar. Halbuki eğitim sisteminin merkezinde yer alan öğretme eyleminin yerine geçen her faaliyet enerji kaybıdır. Ülkemizdeki sendikalardın öğretmenlerin kişisel gelişimine ve motivasyonuna eğilmek yerine öğretmenleri eğitim faaliyetlerinden uzaklaştıracak fanatik düşüncelere yönlendiren eylemleri sıklıkla gözlenmektedir.
Uzmanlık döneminde özellikle kırk yaşının üzerinde olan öğretmenlerin derin özdeğerlendirme yaptıkları ve mesleğinden ayrılmayı düşündükleri önemli bir dönemdir. Öte yandan öğretim yöntemlerinin en profesyonel kullanıldığı bir dönemdir. 21-25 yıl arasında öğretmenler sakinlik evresine girmektedirler. Bu dönemde öğretmenlik mesleğine yönelik coşku ve enerjide kayıplar gözlenmektedir. Öğretmenler genç öğretmenlere yönelik bir baba veya anne rolüne bürünebilmektedirler. Bu evrede öğretmenler sınıf içi ve dışı formal ve informal lider durumundadırlar. Kariyer giriş evresi hariç diğer bütün evreler bir önceki evrede kazanılan uzmanlık üzerine inşa edilmektedir. (Bakioğlu, 1996)
Ülkemizde öğretmenlerin kariyer problemi, havuz problemine benziyor. Öğretmenlerin ve diğer eğitimcilerin maaşları mesleği profesyonel yürütmeyi olumsuz etkilemektedir. Mali yönden karmaşık bir kariyer sistemi yerine sadece öğretmenlere değil bütün eğitimcilere, adil ve yeterli mali destek yapılmalıdır.
Öğretmenlerin kariyer dönemlerinde ay ışığı sorunu bulunmaktadır. Birçok öğretmen kendini öğretmenlik mesleği dışında başka işlerle meşgul olmak zorunda hissetmektedir.
Mevcut kariyer sistemi yönetimde yükselmenin önünü de açmamaktadır. Uzman veya başöğretmen olmak, daire başkanı ve genel müdür olmanın yolunu açmamaktadır. Ayrıca bu makamlarında bir kriteri bulunmamaktadır.
Mevcut kariyer düzenlemesi öğretmenlerin eğitsel karar vermesini, okul yönetimine tam katılımını, yönetimle eşgüdümlü çalışmasının önünü açmamaktadır.
Mevcut kariyer sistemi başarılı öğretmenlik uygulamalarını garanti etmez. Başarısız ve eğitim sistemine uyum sağlayamayan birçok öğretmen de bu sistemde kariyer ilerlemesi sağlayabilir. Öğretmenlik yetkinliği düşük, öğrencilere yararlı olmayan öğretmenlerin diğer öğretmenlerden yüksek maaş alması iş barışını bozar.
Kariyer sistemi denetim sistemi ile entegre edilmemiştir. Denetimlerde olumlu ya da olumsuz veriler, kariyer gelişimini doğrudan etkilememektedir. Günümüzde yetersiz olduğu çeşitli raporlarla ortaya konan bir öğretmeni sistem dışına çıkarma imkânı neredeyse imkansızdır. Öte yandan denetimlerde başarılı öğretmenlerde denetim sistemi ile ödüllendirilememektedir.
Mevcut kariyer sistemi öğretim işini profesyonelleştirmemektedir. Öğretmen kariyeri uzun soluklu bir yolculuktur. Öğretmenin çeşitli dönemlerde yüksek başarı göstermesi zaman zaman performansında düşüklük yaşaması hayatın olağan akışına uygundur.
Sonuç olarak öğretmenlik mesleği uzmanlık mesleğidir. Her öğretmen uzmandır. Aldığı lisans eğitimi, pedagojik eğitim ve çeşitli kurslar öğretmeni başka bir eğitime ihtiyaç duyurmamaktadır. Öğretmenliğin gelişim dönemlerine göre gereksinimleri değişmekte bu konuda çalışmalar yürütülmelidir. Kant, kariyerin araçsallaştırılmasına karşı çıkmaktadır. Öğretmenlik mesleği yapılırken evrensel ahlak yasalarına uyulmalıdır. Makamda yükselmek için çok çalışmak, para, makam için diploma vb. araçsallaştırmak ve kariyer için akademik çalışma yapmak Kant’a göre ahlaksızlıktır. Okulun öznesi öğrencidir. Okulda esas olan öğrenci kariyeridir.
Dr. Hasan Hüseyin SELVİ

yorumlar