NEREYE KADAR 180 İŞ GÜNÜ
- Dr. İlhami SARIÇAM - Genel Sekreter
NEREYE KADAR 180 İŞ GÜNÜ
Okullarda halen neden 180 iş günü devam ediyor? Bir yıl 365 gün ise 365-180=185 günde neler oluyor. Kalan 185 günde insan hayatında öğrenme devam etmiyor mu, etkileşim olmuyor mu? Her zaman söylenen “değişmeyen tek şey değişimdir” dediğimiz değişim devam etmiyor mu, öğrenmeye ihtiyaç duyulmuyor mu, eğitim öğretim faaliyeti olmuyor mu?
Ülkemizdeki Temel Eğitim Kanunu’na göre, ilk ve orta dereceli okulların 180 iş günü açık olması gerekiyor. Kanun göre, 180 günlük sürenin başlangıç ve bitiş tarihleri her yıl bir yıllık çalışma programı ile belirleniyor. 180 iş günü kararının alındığı kanun 14/06/1973 de yasalaşmış olup, belki 180 iş günü daha önceki kanunlarda da aynı şekilde vardır. Burada önemli olanın bu kanun çıktığı ve 180 iş günün belirlendiği yıllardaki Türkiye’nin şartları ile dünyanın şartlarının 2023’de aynı olmadığı gerçeğidir. Türkiye de 1973’ lü yıllarda belki elektrik sıkıntısı vardı ama bu gün yok, belki ulaşım sıkıntısı vardı ama bu gün yok, belki mevsimlere göre sıcak veya soğuktan kaynaklanan sıkıntılar vardı ama bu gün yok. Bunları çoğaltabiliriz. Ayrıca 1973’lü yıllarda ülkemizde nüfusun büyük bir çoğunluğu kırsalda-köyde yaşarken günümüzde şehirlerde yaşamaktadır. Bu işin bir tarafıdır. İşin bir diğer tarafı ise Temel Eğitim Kanununun çıktığı 1973’lü yıllarda herhangi bir sınıf seviyesinde bir öğrencinin kazanması gereken yeterlilikleri 180 iş günü karşılıyor olabilir. Ancak 2023 Türkiye’sinde 180 iş günü herhangi bir sınıf seviyesinde öğrencilere kendi kendine yetebilen akranları arasında var olabilme becerisini edinebilmesi için yeterlilik kazandırılmasının mümkün olamayacağı söylenebilir. Öyle ise 180 iş gününün 2023 Türkiye’sinde insan yetiştirmeye yeterli olmadığı söylenebilir. Yine işe başka bir boyuttan bakalım. Okullarda herhangi bir sınıf düzeyinde uygulanan müfredatı ele alalım ve müfredatı uygulayan öğretmenlere soralım. “180 iş gününde müfredatı uygulayarak tamamlayabiliyor musunuz?” muhtemel cevap “hayır, müfredatı yetiştiremiyorum, süre yetmiyor” olacaktır. Tabi hemen eleştiriler hazır, program yüklü, öğrenci seviyesine göre bir program değil, başka ülkeden programı kopyalarsan böyle olur vs, vs, uzar gider. Ancak bu müfredatı uygularken bir yıldaki 180 iş günün süre olarak az olduğundan kimse bahsetmez. Başka ülkelerden program kopyalanıyor, derken o ülkelerin bir yılda kaç iş günü eğitim öğretim yaptığını sorgulanmaz. O zaman müfredatın yoğun olduğu ile ilgili eleştirileri yaparken 180 iş gününde bir yılda bir yaş grubundaki öğrencilere davranış kazandırma açısından yeterli olmadığının da tartışılması gerekir. Yine iş gününe göre müfredatın uygulamasının yansımalarına başka bir açıdan bakalım. 1973’ lü yıllarda sınıfa ders yapmak için gelindiğinde, kazanım (davranış) ile ilgili bir örnek ders kitabından okunur, bir örnek öğretmen anlatır, bir iki de not alınır, ders tamamlanırdı. Oysa 2023’lü yıllarda sınıfta aynı kazanımı çalışırken hem ders kitabındaki örnek, hem öğretmenin örneği, hem öğrencilerin örnekleri, hem de internet ortamında ülkemizde ve dünyada neler oluyor incelenmesi gerekiyor. Bu durumda kazanımın sınıfta tamamlanması imkânsız hale geliyor ve kazanımlar tamamlanmadan dersler bitiriliyor. Her dersin bu şekilde eksik bırakıldığı düşünüldüğünde öğrencide oluşması istenen davranışlar, değerler, erdemler gerçekleşmeden bir sonraki kazanıma, bir sonraki temaya, bir sonraki sınıfa geçip gidiliyor. Tabi kazanımın gerçekleşmemesindeki bu eksiklikler karşımıza ya günlük hayatta beklentileri karşılamayan davranış eksikliği olarak ya LGS (Liselere Geçiş Sınavı)’de ya da PİSA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) araştırmalarında yetersiz olarak görülüyor. Tabi bu tür durumlara eleştiri ve yorumlarımız hazır, “müfredat yoğun, azaltılması gerekir, çocukların seviyesine göre değil vs, vs…” oysa bir yıldaki iş günü sayımızın 180 iş günü olarak az olduğundan hiç söz eden yok.
2023’lü yıllardaki ülkemizde ve dünyada bir sınıf seviyesinde insan yetiştirmedeki (müfredat) kazanım sayısının 1970’li yıllardaki kazanım sayısından daha fazla olduğu aşikârdır. Diğer bir açıdan bakarsak 185 gün formal eğitimden uzak olan çocuklar olumsuz davranış kazanma, bir yerde çalışma, kötü alışkanlıkları kazanma gibi konularda kontrolsüz bir şekilde yaşamaya devam etmiyorlar mı? Sonradan da 180 iş gününde bu olumsuzlukları gidermek için programlar uygulanmaya çalışılmıyor mu? Herkesin bildiği “koruyucu hekimlik” dediğimiz uygulamanın eğitim kurumlarında uygulanması için çalışma yapılamaz mı? Yani, problem çıkmadan gerekli önlemlerin alınması için farklı programları uygulanabilir hale getiremez miyiz? Bu işin daha sağlıklı çözümü, iş günü artırarak eğitim öğretim çalışmaları sürecinde formal ortamlar oluşturarak kontrollü ve eğitimcilerin rehberliğinde faaliyette bulunma süresinin artırılması daha sağlıklı olmaz mı?
Peki, dünyadaki eğitim sürelerine baktığımızda, en kısa eğitim süresine sahip ülkeler arasında yer aldığımızı biliyor muyuz? Hangi ülkede, okula gidilmeyen gün sayısı, okula gidilen gün sayısından daha fazladır? Hangi ülkede çocukların okulda geçen süreleri, sokakta geçen sürelerinden daha azdır? Programlarını, öğrenme ile ilgili tüm süreçlerini örnek aldığımız ülkelerin yıllık eğitim öğretim sürelerinin 200 ila 220 gün arasında değiştiğini biliyor muyuz? Yani gelişmiş dediğimiz ülkelerde 220 gün eğitim öğretim yapılırken biz de 180 iş günü ki, o da çoğu yerlerde yarım gün eğitim öğretim yapılıyor. Dahası bu 180 iş günü bazen kar, kış, bayram ya da idari tatiller derken kuşa dönmüyor mu? Sonra da, Türkiye eğitimde neden bu kadar geri, kitap okuma oranı düşük, kitap okumayı sevmeyen toplumuz, gibi bin türlü sonuç üzerinde yorum yapıyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı bir yılda 180 iş gün yani 36 hafta eğitim-öğretim yaparken aralarında Finlandiya, Singapur, İsveç, İngiltere, ABD, Kanada gibi ülkelerin bulunduğu (43 gelişmiş ülke) OECD ülkelerinin tamamında 6.434 saatlik ders verilirken, bizde 5.760 saat veriliyor. Bunu okul süresine aktarırsak çocuklarımıza bir yıl daha az eğitim öğretim vermiş oluyoruz. Yılda 674 saat eksik ders verilmesinin toplam zorunlu eğitim sürecinde ne kadar süre yaptığını hesap edebiliriz. Ancak bu işin toplumumuza yansıyan değer olarak kaybının bedelini hesap edemeyiz.
Öyle ise ülkemizin eğitim öğretimdeki yıllık iş gününü gelişmiş ülkelerin standartlarına getirerek programları okul öncesinden birinci sınıfa ve üst sınıflara doğru esnek, geçişli, eklektik bir anlayışla hazırlanabilir. Yıllık derslerin yanında dönemlik derslerinde programlarının hazırlanabileceği, her çocuğun ilgi, yeti ve yeteneklerini keşfedecek bir yapı kurulabilir.
Dr. İlhami SARIÇAM
Ankara MEM Eğitim Müfettişi - TEM-SEN Genel Sekreteri